Kid Francescoli geçtiğimiz yıl İstanbul’da birbirinden güzel iki konser gerçekleştirdi. Biz de yaptığı müziğe ve verdiği vibea bayıldığımız için üşenmedik ve kürkçü dükkanımız İzmir’i bırakıp ve kendisini görmek adına bu 2 konsere de katıldık. Son konserden sonra Kid Francescoli teklifimizi kırmayıp bizimle röportaj yapmayı kabul etti. (Aslında bu röportajı Kasım ayında yayınlasak daha iyiydi, ama geç olsun güç olmasın diyerek devam ediyoruz)

Biz bu röportajı yayınlayana kadar Kid Francescoli You Are Everywhere adlı yeni single’ını düzenledi ve yayınladı. (lol) Bahane ile onu da şuraya bırakalım. (Biz şarkıya bayıldık. Klibin içindeki küçük kesitlere de! Röportajda Mathieu sanırız tam da bu kısa anlardan bahsediyor. Nazar boncuğu detayı da Türk dinleyicileri olarak ayrıca hoşumuza gitti diyebiliriz 🙂 ) Keyifli okumalar…

Kid Francescoli – “You Are Everywhere” feat. Turbo Goth (Resmi Video)

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Dünya turunu yeni bitirdiğinizi biliyoruz. Tur nasıldı?

Tur bir rüya gibi geçti. Harikaydı. Çok yorucu ama aynı zamanda çok heyecan vericiydi. Son 2 albümümüzde Fransa’da ve Avrupa’da turlar yapmıştık. İlk defa bu kadar büyük bir dünya turumuz oldu. Bunun diğerlerinden çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Müzik yapmaya başladığımdan beri hayalini kurduğum tarzda bir turdu. Tüm Avrupa, Amerika, Meksika ve Kanada’yı tur otobüsüyle dolaştık. Bunun yanında Vietnam’a gittik, gerçekten çok çok uzak ülkelere gittik. Ama en önemlisi tur harikaydı çünkü her konser oldukça güzeldi. Buralardaki insanlar tarafından büyük bir beklenti ve sevgiyle karşılandık. Çoğunlukla herkes çok cana yakındı ve şarkılara bayılıyorlardı bunu hissedebiliyorduk. Zorlu’daki ilk konserimiz turun en iyi anılarından biriydi. Oldukça kalabalıktı. Galiba yaklaşık 2.000 kişi vardı. Dünya turundaki konserlerin %90 gibi bi oranda, çoğunluğu da böyle kalabalık bir izleyici ile geçti. Bu yüzden bu tur kariyerimin ve hayatımın en iyi ve unutulmayacak deneyimlerinden biriydi diyebilirim.

Harika! Bir sonraki sorumuz şöyle: En çok hangi ülke ve seyirci enerjinizle uyum sağladı ve nasıl hissettirdi?(Seçmek zor olacak biliyoruz)

Seçim yapmak gerçekten imkansız. Birbiri ardına bir sürü konser verdiğinizde bunu söylemek zorlaşıyor. Sanırım her konsere dair çok iyi anılarım olduğunu söyleyebilirim. Münih’teki konseri New York’takinden ya da başka bir yerdekinden ayrı olarak düşünmek imkansız. Bazen konserleri ve turu düşündüğünüzde o ana özgü anıları hatırlarsınız ve flashback yaşarsınız. Bunlar küçük anlardır, tüm şovla ya da seyirciyle alakası olmayan küçük anlardır. Hayatta da böyle çok eskiyi hatırlatan küçük anlar olduğu gibi. Birisinin söylediği bir şey, bir koku veya duvardaki bir tablo gibi. Sanırım Montreal konseri bunlardan biri, öyle bir an vardı ki insanlar alkışlamayı bırakamadı. Benim için sahnedeyken bunu görmek ve hissetmek harika bir şeydi. Bir sonraki şarkıya geçmeyi bekliyorduk ama seyirci alkışlamayı bırakmıyordu. Aynı zamanda Zorlu’daki ilk konserde de bu böyleydi. Bizim bir club’da verdiğimiz en kalabalık konserdi. Festivallerden ayrı olarak kapalı bir alanda ilk defa bu kadar kalabalık konser verdik. Bu kadar çok insanın önünde olmak harikaydı. Gözümü kapatıp büyük bir kalabalığı düşündüğümde aklıma Zorlu’daki konserimiz geliyor. Bu mükemmel bir anı. Los Angeles’taki ya da Vietnam’daki de öyle. Vietnam gerçekten mükemmeldi. Çok uzak bir yer, bu yüzden konserin bu kadar çok kalabalık bir Vietnam dinleyicimiz olmasını beklemiyorduk. Daha çok Vietnam’da yaşayan Fransız insanların olacağını düşünmüştük. Belki görmüşsünüzdür YouTube sayfamıza Vietnam konserimizle ilgili bir video koyduk. Videonun sonunda küçük bir kız var elindeki telefonda kayan ekranda “I love Kid Francescoli” yazıyor. Bu benim için inanılmazdı. Bu gözümü kapatınca aklıma geliyor: Şu an Vietnam’dayım ve bu 15-16 yaşlarındaki kız beni tanıyor ve müziğimi seviyor. Gerçekten seçmek oldukça zor, bu anılar listesinden oluşan çok güzel bir katalog gibi.

Kid Francescoli Klein Phoenix konserinde çekilmiş tüm contentimiz slow mo videolar. Elimizdeki içerikle oynayınca ortaya böyle bir şey çıktı. Sahne gözükmese de seyircilerin silüetleri harika! (evet hesap makinesi ile çekildi)

Bu küçük anılardan İstanbul için hatırladığınız var mı peki?

Evet, evet söylediğim gibi. Zorlu’daki konserde özellikle son parça olarak “Moon”u çaldığımızda (genelde herkes çılgınca bağırmak için patlama noktası olan “and it went like” kısmını bekliyor, fakat bu konserden konsere değişiyor bazen çok bazen daha az eşlik edebiliyorlar ama genelde çok enerjik bir an oluyor) Zorlu’daki konserde mekan neredeyse patlayacak gibiydi.

Son zamanlarda Türk dinleyici kitlesi olarak Fransız müziğine doğru çekilmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Türk dinleyiciler olarak Kid Francescoli, Kazy Lambist, Polo & Pan gibi bir çok Fransız şarkıcıyı sürekli dinliyoruz. Kid Francescoli’nin müziğine kesinlikle bayılıyoruz. Aslında buna cevap verdiniz gibi bir şey oldu ama, Türk dinleyicileriniz hakkında ne düşünüyorsunuz?

İngiltere’den veya İstanbul’dan fark etmez, yurtdışından bu kadar insanın müziğimi beğenmesi inanılmaz bir his yaratıyor. Bazı ülkeler var, gidip konser veriyorsunuz ve harika gidiyor, sonra Fransa’ya geri dönüyorsunuz. Bazı ülkelerde ise sağlam bir hayran kitlesi olduğunu hissediyorsunuz ve İstanbul ilk konserden beri böyle hissettiriyor. Bu anlamda aklıma ilk gelen iki ülke İstanbul ve Meksika. Neden bilmiyorum, asla bir açıklaması yok çünkü dünyada kimin müziğinizi beğeneceğini tahmin edemiyorsunuz. Sadece müziğinizi yapıyorsunuz ve insanlar onu beğeniyor ya da beğenmiyor. Ama Meksika’da da İstanbul’da da insanların müziğime bayıldığını hissettiğim farklı bir enerji var.

İstanbul’daki ilk konserimizin Babylon’da olduğunu hatırlıyorum. Bu çok özeldi çünkü Babylon’da konser veriyor olmaktan çok gurur duymuştum. Türkiye gibi uzak bir ülkede verdiğimiz ilk konserdi ve orada olmaktan çok gurur duymuştuk. Çünkü ben İstanbul’a daha önce bir kere gelmiştim.

Yeni bir ülkeye gidip bir şehri beğendiğimde hep oraya gidip konser vermek ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Bu yüzden ilk İstanbul konserini iple çekiyordum. Umarım kötü anıları canlandırmam fakat yeni yıl gecesi olan patlamadan (Reina Patlaması 🙁 ) İki hafta sonraydı ve bu yüzden çok tereddütlerimiz vardı. Grup olarak konseri gerçekleştirip gerçekleştirmemek adına çekincelerimiz vardı. Bir kısım yapabileceğimizi düşünürken, bir kısım konserin gerçekleşmeyeceğini düşünüyordu.

Ben de çok kötü hissetmiştim çünkü bu kontrol edemeyeceğim bir şeydi. Günde iki saat uyuyabilirim, 10 gün hiç durmadan çalışabilirim evet ama böyle bir saldırı olması kontrol edebileceğim bir şey değildi. Çok üzgündüm çünkü çok uzun zamandır beklediğim İstanbul konserinin iptal edilebilirdi. Grup olarak konseri yapıp yapmayacağımız hakkında konuşuyorduk ve sonrasında konserin afişi Babylon‘un sitesinde yayınlandı. Kendi resmimi ve Kid Francescoli ismini, Istanbul ile birlikte bir afişte gördüğümü hatırlıyorum, afişi görünce ne pahasına olursa olsun bu konseri gerçekleştireceğiz dedim.

Bu çok önemli bir andı, davulcumuz bizimle gelmedi. Sadece Julia ve benden oluşan baterisiz bir set up hazırlamak için 10 günüm vardı. Tamamen canlı bir konser veriyoruz, müzikleri hazırlamak ve beatleri bilgisayara falan koymak gerekiyordu. Bunu ayarladık ve bu set up bizimle birlikte bir sürü konser verdi. Yani bu hikayenin başlangıcı bir nevi İstanbul’du. Bu yüzden.. Bir dakika soru neydi?

(gülüşmeler) Türk dinleyici kitleniz hakkında ne düşündüğünüzdü 🙂

Ah tamam, yani oraya gelip konser vermek bizim için çok önemliydi. Babylon’dan Zorlu’ya ve Klein Phoenix’e kadar olan konserlerde her seferinde çok fazla heyecan ve sevgi hissettik. Sahnedeyken bunu hissetmek gerçekten olağanüstü bir şey. Her seferinde sevginin ve heyecanın arttığını hissediyorsunuz. İnsanlar size “konser için sabırsızlanıyoruz, iki hafta içinde sizi göreceğiz, bir hafta kaldı, yarın büyük gün!!” gibi mesajlar atıyor ve bir şeylerin büyüdüğünü hissedebiliyorsunuz. Bu bir müzisyen için inanılmaz bir duygu. Bence İstanbul ve Meksika bu harika sevgiyi hissedebildiğimiz iki özel yer.

Evet size bayılıyoruz. Bu Zorlu ve Klein Phoenix’te bizim de hissettiğimiz bir şeydi. Seyircinin sizle olan bağı gittikçe güçleniyor gibi gözüküyor. Belki son konser açık havada olduğu içindir, son konserde müziğin ve seyircilerin coşkusunun kombinasyonu daha iyi hissediliyordu.

Evet. Bana soracak olursanız kapalı alan, açık alan, festival ya da club fark etmiyor hepsini seviyorum. Hepsinin enerjisi çok farklı. Ama yaz aylarında açık hava konserlerinde kesinlikle daha özel bir his oluyor. Sanırım bu yaz olduğu için böyle, müziğin içindeki yaz hissi de daha çok ortaya çıkıyor. Birden her şeyi daha farklı duymaya başlıyorsunuz.

kid francescoli roportaji

Istanbul dışında Türkiye’nin başka yerlerini görme fırsatınız oldu mu?

Hayır, Türkiye’nin diğer şehirlerini görmeyi ve konser vermeyi çok isterdim. Ama sadece İstanbul’u gezdim. Örneğin Amerika gibi büyük ülkelerde genelde tüm ülkeyi dolaşıyoruz. Meksika da gerçekten çok büyük, dört ya da beş farklı şehirde konser verdik. Ama Avrupa’da çoğunlukla tek bir şehirde konserimiz oluyor. Sanırım sadece Almanya’da durum biraz daha farklıydı. İlk yurtdışı turuna orada başladık bu yüzden birkaç şehirde konserimiz vardı. Ama genelde bir şehir ve ülke oluyor. Londra, Brüksel, Amsterdam, Dublin gibi.

Biz İzmir çıkışlı bir bloguz, bu yüzden sizi burada görmeyi çok isteriz. Umarız bir gün İzmir’de konser verme fırsatınız olur.

Istanbul’dan ne kadar uzaklıkta? (Uçakla 1 saat) Peki arabayla? (5-6 saat) Bunu sormamın nedeni Zorlu‘daki konser öncesi bir çok kişiden şöyle mesajlar geldi “Tamam şimdi yola çıkıyoruz! Sadece sizi görmek için sekiz saatlik bir araba yolculuğuna çıkıyoruz!!” Bu mesajları şovun olduğu gün erken saatlerde atmışlardı. Bu harika bir his, insanlar sizi görmek ve dinlemek için efor sarf ediyor. Bu bana gençliğimi hatırlattı. Gece uyumayıp, bir şov için 5-6 saat araba sürdüğüm günleri anımsatıyor. Bu bir sanatçıya olan sevginin gerçek kanıtı gibi bir şey.

Şimdiki sorumuz biraz klasik olacak. Türkiye’de muhtemelen bir çok yemek denemişsinizdir, en sevdiğiniz Türk yemeği hangisiydi?

Babylon’a geldiğimizde yediğimiz ve benim bayıldığım bir yemek var. Hatta ismini bir kağıda yazdım ama sonradan kağıdı kaybettim. Şimdi size açıklamaya çalışacağım. Zorlu’daki ikinci konserimizde bunu tekrar yemeye çalıştık ama olmadı. Çünkü çok büyük bir yer ve ancak pizza, makarna gibi şeylere ulaşabildik. Klein Phoenix‘te bizimle birisi ilgilendi ve ona açıklamaya çalıştık. Bizimle gerçekten çok ilgilendi, evimizde gibi hissettik. Annesini arayıp bize yardımcı oldu. Bu sayede tekrar bu yemeği yiyebildik. Patlıcan ezmesi, püre gibi bir şey ve üzerinde kuzu eti var. (Biz bunu uzun bir süre karnıyarık sandık. Fotoğrafını attık) Hayır, hayır! Bu değil çünkü Karnıyarıktaki patlıcan bütün bir patlıcan. Benim bahsettiğimde gerçekten ezilmiş bir patlıcan var. (Daha sonradan hatayı fark ettik, cevap Ali Nazik’ti) Evet bu! :’) Evet evet bu, benim favorim.

kid-francescoli-roportaji
Mathieu’un bize Zoom’dan Ali Nazik gösterdiği efsane anlar

Çünkü süt, peynir gibi şeyler yiyemiyorum ve patlıcanın ezilip pişirilme yönteminden dolayı tadı neredeyse peynir gibiydi. Kuzu da tam kıvamında pişirilmişti. Yemesi çok kolaydı ve çok lezzetliydi. Bu yüzden bayıldım. Ali Nazik tamam, bunu kopyalıyorum ki bir daha düşünmek zorunda kalmayayım. Ali Nazik favorim. Bir de oldukça turistik olduğunu biliyorum ama Taksim Meydan‘da şu küçük burgerler var ya (ıslak hamburger), evet ona bayıldım! Bence hangover iken yemek en güzeli. İstanbul’a ilk geldiğimde şehrin çok karmaşık olduğunu gördüm. Çok karmaşıktı çünkü her yerde arabaların arasında yürüyen insanlar vardı. Sokakta deniz ürünleri, midye falan yiyebiliyordunuz. Herkes karşıdan karşıya geçiyordu vesaire. Gece içmiştik ve sonraki gün çok ağır bir hangoverım vardı. Hangover hissetmek için en kötü şehirde olduğumu düşündüm. Ama tam tersi oldu. Dışarı çıktım ve bir şans vermeye karar verdim. Bu baharatlı burgerlerden birini yediğimde bu karışıklık bir anda çok rahat hissettirmeye başladı. O zaman İstanbul’un hangover hissetmek için en iyi yer olduğunu düşündüm.

Son sorumuza gelmek üzereyiz, sahnede çalmayı en çok sevdiğiniz parça hangisi?

Bu soruya cevap vermek benim için oldukça zor çünkü tüm parçalarımı seviyorum. Bazı şarkıların turdan tura değişkenlik gösterebildiğini söyleyebilirim. Ama yeni şarkıları sahnede çalmak için sabırsızlanıyorum. Bilmiyorum gerçekten hepsini çok seviyorum. Blow Up‘ı çaldığımda sahnenin önüne geçtiğim anları, Moon‘u çaldığımızda insanların çılgına dönmesini görmeyi, tek başıma Nopalitos’u çalmayı ve ortalığı adeta bir night cluba çevirdiğini görmeyi çok seviyorum. Hepsini gerçekten çok seviyorum. Bu soruyu cevaplamam imkansız, üzgünüm.

Aslında bu oldukça iyi bir cevaptı. Peki sanatınızla bu kadar kişiyi etkilemek nasıl bir his?

Bazen çok harika bir his, bazen de bu sizi bloklayabiliyor. Çünkü müziğin insanları etkilediğini düşünüyorsunuz ve bunu nasıl yaptım diyorsunuz ve kendinize bunu tekrar yapabilecek miyim diye soruyorsunuz. Tur sırasında yeni albüm için çalışmalara başlamıştım. Meksika‘da Acapulco konserinde bir ağlayan bir adam vardı ve “hayatımı kurtardın!” gibi çok derin bir şey söyledi. Bu bana biraz ağır geldi. Müziğimle nasıl bir hayatı kurtarabilirim diye düşündüm. Ama günün sonunda bu harika bir his, çünkü çoğunlukla insanlar size müziğinizle güzel anlar yaşadıklarını söylüyorlar. Aşk hikayeleri, arkadaşlarla anılar, güzel tatil anıları hepsi çok güzel anlar ve anılar. Üzücü olanlarda ise müzik onları iyileştirebiliyor. Bunu bilerek ve kontrol ederek yapmıyorum ama bununla gerçekten gurur duyuyorum.

Son sorumuz şöyle olabilir, En sevdiğiniz şarkı nedir?

Herkes gibi dönem dönem sevdiğim birkaç şarkı oldu aslında. Şu an hayatımı özetlemeye çalışıyorum 🙂 (gülüşmeler) Müziğe olan sevgim şu aralar, yani son 5-6 senedir tam olarak bir şarkı ya da tam olarak bir enstrümental değil, bu yüzden seviyorum. Once Upon a Time in Westin soundtrack albümünde ana parça olan Ennio Morricone parçası sanırım bu zamana kadar en sevdiğim şarkı diyebilirim. Gerçekten bu şarkı “pure love”. Başında vals gibi ama sonra aniden cantatrice “uuuuuu” diye söylemeye başlıyor, birden saf bir duygu seline dönüşüyor. Sonsuza kadar dinleyebilirim. Aslında çok fazla dinlememeye çalışıyorum çünkü biliyorum ki her seferinde çok fazla şey hissettirecek. (Büyük ihtimalle sizin için o kadar ki kendinize saklamak istiyorsunuz.) Evet! Kesinlikle, arabada arkadaşlarımla falan dinleyip büyüsünü bozmak istemiyorum.

Wow! Süper, blogumuzun geleceğine katkıda bulunduğunuz ve bizimle röportaj yaptığınız için teşekkürler. .

Yayınlandığında bana haber verin. Bir sonraki turda İstanbul konserinde görüşürüz! Teşekkürler!

PS: Aylar sonra olsa da sonunda röportajı yayınlayabildik, Kid Francescoli’ye bu eğlenceli anı için tekrardan teşekkür ediyoruz. 🙂

Yorum yazmayı ve önerileriniz için bize ulaşmayı unutmayın, güvende kalın!